Ben hâlâ her şeyi, sana anlatacakmış gibi biriktirmeye devam edicem.
biri vardı ve o biri sadece vardı
Öyle bir kokusu vardı ki. Zevk veriyor, beni her kokladığımda daha fazla bağlıyordu kendine. Ben daha önce nefes almıyormuşum meğer. Bunu onun boynunda öğrendim. O kadar farklı ki, ot gibi yaşıyormuşum. Onu bilmeden, koklamadan. Bitkiymişim ama plastikmişim. Onu her kokladığımda biraz daha yeşerdim, biraz daha yeşerdim ve onun nefesini içime çektiğim an çiçekler açtı heryerimde. Resmen kocaman bi çicek tarlasına döndüm onun nefesini nefesim yaptığımda...
Seni özlediğimi düşündükçe, gücünü yitirmiş bir derebeyi gibi yalnız hissediyorum kendimi. Sessizleşiyorum. Oysa konuşmayı nasıl da sevdiğimi bilirsin. Gece, en güzel uyku şarkılarını söylerken bile, susamazdım. Bilsen biraz sese nasıl da ihtiyacım var. Sadece biraz ses. Taşıyamıyorum bu yalnızlığı, oysa nasıl da çoğul yaşıyordum seninle her şeyi. Şimdi çıkıp gelsen, işte buradayım desen. Kendimi iyi hissetmem için sadece gülümsemen bile yeter. Yalnız ruhların kalıplarına sıkışmış sözler yazmak istemiyorum. Yedi cehennem, sekiz cennet olduğunu biliyorum. Bu yüzden, sırf bu yüzden seni bekliyorum. Yoruldum artık. Sözlerimi ayıklayıp, onlarla çoğalmak istiyorum. Gel artık, yalnızlığı sevmiyorum.
Yekta Kopan'ın matruşka isimli yazısı bu. Matruşka bebekleri gibi küçülte küçükte yazmış bu yazının aynısını. Küçüldükçe kötüleşmiş hisleri. Ben yazının devamını eklemiyorum çünkü o benim tek bebeğim ve ilk bebeğim. Onu çok seviyorum...