Yaşadığın yere bakıyorum.
O kadar sessiz ve huzur dolu ki,
Acaba diyorum,
Ben ne zaman gidebilirim yanına?
Oraya gelmeyi çok istiyorum.
Ama geldiğimde yanında olamamaktan korkuyorum.
O yüzden bekliyorum zamanını.
Geldiğimde umarım doğru kapıdan girebilirim.
Hayatta hep başarılı olmaya çalışıyoruz. Neden diye düşünmüyoruz. " Bu işi en iyi şekilde yapmak zorundayım." düşüncesi gerçekten bize mi ait? Yoksa bize ailemiz, arkadaşlarımız ve en önemlisi elalemin dayatması mı? "Her şeyde başarılı olmayı her zaman kendimiz mi istiyoruz?" diye kendimize çoğu zaman sormuyoruz. Başarısız olmak istememek gayet normal ancak kendimizi başarısız olduğumuzda yetersiz, hiçbir işe yaramayan biri olarak görmememiz gerekir. Unutmamalıyız ki her işte biz başarılı olamayız. Bunu hayatımızda normalleştirip hayatımızı severek yaşamayı öğrenmemiz lazım. Yoksa hayat bizi kaosunun içine almaktan çekinecek bir yer değil.
"Başarılı olmak ya da olmamak bütün mesele bu." hayatımızı bu şekilde yaşıyoruz malesef çünkü bu bizim sevgi dilimiz olmuş hayatta. İnsanların başarısız olduğunda bizi sevmekten vazgeçeceğinden korkuyoruz. O yüzden ilişkilerimizde de gereksiz fedakarlıklar yapıyoruz. Aklımızda hep aynı cümle " Başarısız olursak beni sevmezler mi? " zaten hayatımızda bize bunları düşündüren insanlar varsa onları hayatımızdan çıkarıp hayatımızı ferahlatmamız lazım.
Kendinizi sevmeyi unutmayın çünkü siz kendinizi sevmedikten sonra başkasının sizi sevmesi size iyi gelecek bir sey olamıyor malesef çünkü siz kendinizi sevilmeye layık biri olarak görmüyorsunuz.
Nefes almak zorlaşıyor sanki.
Kalbinin atıp atmadığını umursamadığın anda,
Yok oluyor içindeki yeşillikler.
Umutların tek tek sönüyor.
Kara günler seni bekliyor.
Görünmez olmaya ant içtiğinde,
Sevilmediğin de yaşamayı umut ettiğinde,
Ruhun karanlığa gömülüyor sanki.
İşte o an,
Kara günler seni bekliyor .
Buruk bir şey hayattt... Neden mutlu olamıyorum... Hep içimde bir boşluk var dolmayan. Ruhumdaki o boşluğu doldurmaya çalışıyorum ama denizde bocalayarak yüzmekten başka hiçbir işe yaramıyor. Boğulmak ve nefes almak arasındayım. Var olmak keşke ruhum için şu an gerçek olsa.
Kendime çok sinirliyim sanki bu aralar. Neden, niçin ??? Bilmiyorum ama anlamaya çalışıyorum kendimi. Bunu çözmeye çalışıyorum. Kafamdaki susmayan ses hemen bu delikten sızıyor ve işlemeye başlıyor bana zehrini. Sen kimsin ki, sen bu hayatta ne başardın, sen ne yaptın ki, baban için kardeşin için ne yaptın, kendin için bir şey yaptın mı.... diye giden bir sürü şey diyor. Ama en çok da şımarık olduğumu her şeyi gereksiz büyüttüğümü ve her zaman haksız olduğumu söylüyor. Bazı sözler var ki o sözleri hak ettiğimi düşündüğüm anlarda kendimi daha haksız hissediyorum. "Ben kimim ki onun hayatına karışıyordum. " Gerçekten kalbim kırılmıştı ben sadece onu düşündüğüm için tavsiye vermiştim. Galiba yine çok düşünmeye başladım her şeyi.
Seni hissedemiyorum.
Bu aralar ruhumda,
Nerdesin kim bilir,
Kimlerin gözlerine bakıyorsun?
Artık sadece düşleyebiliyorum seni,
Ancak sen ona da izin vermiyorsun.
Ey sevgilim nerdesin,
Nereye saklandın?
Kaf dağına mı çıktın yoksa,
Gizli yerimize ?
Ama biliyorsun sözümüzü,
Ölmeden gitmek yoktu.
Yoksa öldün mü gerçekten?
Söylüyorlar ama inanmıyordum
'Ama ben görüyorum.' diyordum.
Artık yoksun sevgilim.
Sadece kokun kaldı bana.
Lavanta gibi kokardın.
Seni bulmak için,
Hiç çıkmıyorum bahçeden,
Ama yoksun sevgilim.
Bekle beni,
Kafa dağının ardında olacağım.
Merak etme erken gelirim yanına.
Sensiz dünya çoktan soldu sevgilim.
Eskiden karanlıktan korkarken şu an ona sarılıyorum sanki. Büyüdükçe bende karanlık olup geceye karışıyorum. Belkide o yüzden karanlık artık beni korkutmuyor. Çünkü artık ben karanlığım....
Acı çeken bir ruhtu benimki,
Kanlı bir bıçaktı elindeki.
Ruhumu delik deşik edendin sen,
Ben ise sana aşık olan bir zavallı,
Seni her zerrenle her halinle sevdim.
Elin daha çok kanladı, kinin aktı bana.
Bu bir savaş mıydı yoksa?
Dikenli çalılıklarda yürümek gibi,
Sana aşık olmak.
Zehrini her yerime bulaştırdın.
Bırakamıyorum seni, yapamıyorum bunu.
Elim kolum bağlı.
Senden kurtulmak için en sonunda yaktım.
İçimdeki her şeyi,
Önce fotoğrafları ardından bana aldığın o gitarı,
Sonrası kolaydı.
Kül olana kadar izledim içimdeki ateşi.
Ardından bana gülümseyen bir fotoğrafın kaldı.
Her şey bu kadardı...
Eksiklik hissi dünyadaki en zor şeylerden biri. İçimde bir boşluk var ve asla dolmuyor çünkü o boşluğu doldurabilecek kişi yanımdan ayrılalı çok oldu... Zaman akıyor ve gidiyor bir bir benden. Hayatta yapmak istediğim şeyler var ve bunların anlamsız olduğunu söyleyen bir ses. Bu isteklerimi gerçekleştirmek gerçekten o kadar önemli mi ? Hayat bir rüzgar olup onları bir bir yıkabilir ve her şey yine bir hayal kırıklığına dönüşebilir. Ama yinede bir hayale tutunup yaşamak daha iyi sanki. Yoksa hayatın bu amaçsızlık girdabı içinde yaşamak daha çekilmez olur...Yaşamak...
Ruhum bedenimden taşmak istiyor. İstediği her yeri dolaşmak ve en önemlisi nefes almak istiyor. Önemli, önemsiz, haklı, haksız, doğru, yanlış her şeyi kafama takmaktan yoruldum ve buna engel olamıyorum. Hayat gerçekten başkalarına göre hareket etmek için çok kısa ve acımasız bir yer. O yüzden bu hayatı kendim için yaşamak istiyorum ama nasıl yapacağımı bir türlü bulamıyorum.
"Bir varmış bir yokmuş" diye başlamış masalı küçük kızın. Masalı başlarken bile hüzünlüymüş küçük kızın. Doğumunda annesini kaybetmiş. Babası ile baş başa kalmışlar. Küçük kızın babası onu o kadar ama o kadar çok severmiş ki onun canı yansa onun canının acısını kendine alırmış. Küçük kız babasını böyle görünce çok üzülürmüş. Babasına bir gün sormuş " Neden benim acımı alıyorsun benden?" Babası demiş ki " Sen canının yanmasını ister misin? "Küçük kız da " İstemiyorum ama senin de canının yanmasını istemiyorum" demiş. Babası gülümseyerek "Bende canım yansın istemiyorum o yüzden senin acılarını alıyorum." demiş elini kalbinin üstüne koyarak " Çünkü senin canın yandığında benim yüreğim parçalanıyor." Küçük kız koşarak babasına sarılır. "Sende benim canımsın!" diye neşeyle bağırır. Ancak küçük kızın bilmediği babasının onun acılarını aldığında ömründen eksildiğidir.
Gel zaman git zaman küçük kız artık büyümüş ve babası ile ormanda sebze-meyve yetiştirmeye başlamışlar. Küçük kız büyüdükçe babasına bakıp onun daha hızlı yaşlandığını fark etmeye başlıamış ve bunu babasına sormaya karar vermiş ancak babası bu konu hakkında onu geçiştirmiş.
Bir gün küçük kız hayvanlarına bakarken köpeğinin kaçtığını görür ve çok üzülür çünkü bu köpek ona babasının hediyesidir. Bunu babasına söylediğinde babası yine kızının acısını alır. Küçük kız bunun için babasına kaç kere kızsada babası yine onu dinlememiştir. Küçük kız tam babasına bunu yapmamasını tekrar söylerken babası oradıkça bayılır. Küçük kız çok endişelenir ve onu hemen odasına götürüp yatırır. Babasının başında onun uyanmasını beklerken sabah olur ve küçük kız babasına baktığında bir günde oldukça yaşlandığını fark eder, o an babasının onun her acısını aldığında yaşlandığını fark eder. Hıçkırarak ağlamaya başlar. Küçük kızın hıçkırarak ağladığına gören baba onun acısını yine almak için ona sarılmaya çalışır ancak küçük kız bir adım geriye atar. Sonra o babasına sarılır ve onun bütün acısını alır. Küçük kızın babası acılarının hepsinin geçtiğini ve olması gereken yaşında gözüktüğünü fark ettiğinde korkarak kızına bakar ve kızın ne yaşlandığını ne hastalandığını fark eder. Küçük kıza hiçbir şey olmamıştır çünkü onun her daim onu her koşulda seven ve onu destekleyen bir babası vardır. Bu kadar güzel sevilen bütün çocuklar gelecekte çok güçlü ve sevgi dolu yetişkinler olacaktır. Küçük kız ve babası ormanın derinliklerinde sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.