Kaçmışsın, gitmişsin burdan çünkü çok bıkmışsın bizden, ikimizden..
ece hayatım boyunca görüp görebileceğim en güzel insandı, umarım mutludur ve ait olduğu cennetten beni görüyordur. ece’yle aynı mahallede büyüdük, o mahallenin, güzel kızı ben ona vurgun serserisi. çocukluk aşkıydı bizimki, utanmaktan yüzüne bile bakamaz, ismi geçtiğinde yanaklarım pembeleşirdi. kimse anlamasın diye de hep şımarık ve ukalaca konuşurdum onunla. ece’yle birlikte büyüdük, birlikte düştük-kalktık. her şey çok güzeldi, gerçekten çok güzeldi, bir masalı yaşıyorduk sanki. ergenliğin verdiği özgüvenle de, bir mayıs günü mahalle parkına çağırdım onu, yere baka baka anlattım ona olan hislerimi, o da beni seviyormuş meğer, onun da kalbi bana atıyormuş. ellerini tutamamıştım bile serçe parmaklarımızı geçirmiştik birbirine. tam 5 yıl, birlikte geçirdik. gece aynı anda çektik perdeleri, daha dakikalar önce görmüşken birbirimizi yine de hayal kurarak uyuduk. 5. yılın sonlarına doğru ece’nin hasta olduğunu öğrendik. ilik kanseri dedi doktorlar, felaket gibi geldi bana. aylarca tedavi gördü, sürekli hastaneye gidip geldi, fakat baş edemedi, narin bedeni üstesinden gelemedi, daha ağır tedavi görmeye başladı. kemoterapiymiş adı, günden güne zayıfladı, günden güne soldu. acıdan inleyerek uyuduğu geceler vardı, aylardır beynimden silinmeyen sesi. ilik nakli bekleyenler listesinde adı vardı, son bir umut onu bekledik, son şans dedik demesine de, iliğin bulunduğu gün, ece’m gözlerini yumdu hayata. elimde birlikte geçen yıllar, odamın karşısındaki boş penceresi, şiirlerini yazdığı defterleri ve kemoterapiden dolayı dökülen bir tutam saçı kaldı. hayalleri vardı, kitap yazacaktı, kimsesiz çocuklara yardım edecekti, 19 yaşında, sevgi dolu kalbi ve hayalleriyle göçtü gitti. onun anısına buradayım, sürekli bir şeyler yazardı bu sitede, yazdıklarını topladım, defterlerini düzenledim. yayın eviyle anlaştım. yazdıkları basılacak, elde edilen gelir kimsesiz çocuklar vakfına bağışlanacak. basımın gerçekleştiği gün, ece’ye haber vermek ve kavuşmak için, ardından gideceğim.
kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece~
Her insanın özel anlayışı farklıdır. Mesela bazı kişiler için el ele tutuşmak özeldir, bazısı için öpmek, bazısı için ise sarılmak. Benim için her zaman sarılmak özeldi. Çünkü sarılmak bambaşka bir şey benim için. Bugün ilk defa sana sarıldığımı hayal ettim. Neden daha önce hayal etmediğimi bilmiyorum. Ama hayal ederken bi damla yaş aktı gözümden. O kadar içten sarıldım ki böyle sımsıkı, hiç bırakmıycakmışım gibi sarıldım. Sanki gerçekten sana sarılıyormuşum gibi hissettim. Sanki sana dokunabiliyormuşum gibi hissettim. Sanki saçlarının o yumuşaklığını hissettim. Sonra daha çok ağladım. Ben, ben sana dokunmak istiyorum, ben sana sarılmak istiyorum. Ben sana hiç dokunamasam da, hiç sarılamasam da, hiç seninle göz göze gelemesekte, ben seni özlüyorum. İnsan hiç dokunamadığını özler mi ? Hiç sarılamadığını ? Ama özlüyormuş. Bugün bunu öğrendim. Hem öyle bir özlüyormuş ki böyle içi içine sığmayacak kadar, kaçıp senin yanına gelmek isteyecek ama gelebilsem bile seni uzaktan izleyecek kadar. Ben, ben seni özlüyorum..
Ne arkadaşlarımla dışarı çıkabiliyorum ne evde eleştirilmeden ailemin yanında oturabiliyorum ne de ailemle düşüncelerimi paylaşabiliyorum ama elimde telefon olduğu için sürekli uyarılıyorum. Bana telefondan başka seçenek bırakmadılar ama bunun farkında dahi değiller.
aşağılanmış bir nesildesin, kendini sevmeye de bilirsin~
sabaha karşı seninle balkonda otururken kırılıp içime attığım her şeyi anlatmayı ve beni anlamanı isterdim.
İyiyim ben hep aynı şeyler işte uyku hapları, yalan dolan...